Monday, April 02, 2012

Yemezler! Yemeyin! GDO'ya tepkinizi gosterin!


Son gunlerde okudugum kitap Michael Pollan'dan Omnivore's Dilemma (Etobur - Otobur İkilemi). Aslinda bal olmayan tatlandirilmis misir suruplu "arisiz bal" haberlerine ve Greenpeace'in GDO'ya karsi "Yemezler!" kampanyasina elimde bu kitap varken denk geldim. Tesaduf?!

Omnivore's Dilemma muhtesem bir kitap. Anlatimi cok guclu ve akici, icerigi de bir o kadar yogun. Pollan kitabinda gunumuz besin zincirlerini basindan sonuna kadar inceleyerek anlatiyor. Ilk kismi endustriyel besin zincirine, ikinci kismi tarimsal besin zincirini uzerine. Iki bolumde de birer ciftlige konuk oluyor Pollan masamiza gelen yiyecekleri arastirmak icin. Endustriyel besin zincirini incelemek icin Amerika'nin misir ambari Iowa'da bir ciftlige gidiyor, hibrit misir tohumlarini ekimden fabrikalarda raf urun haline gelene dek izliyor. Ikinci kisimda Virginia'da bir ciflikte kaliyor bir sure, tarlada yetisen urunlerin pazarda tuketiciye sunulana kadar gectigi yollari gozlemliyor. Son kisimda ise kendi basina tarihoncesi toplumlar gibi avci-toplayici yontemlerle besinlerini dogadan elde etmeye calisiyor.  Her bolum catalinizdaki lokmayi sayisiz kez sorgulatabilicek duzeyde carpici bilgiler iceriyor.

Endustriyel besin zincirini anlatan ilk bolum adeta Amerikan toplumunun beslenme aliskanliklarinin ozelestirisi olarak basliyor. Evet, hepimiz biliyoruz; obez ve sagliksizlar. Bizim sahip oldugumuz yuzlerce yillik gastronomik tarihleri, mutfak ve yemek yeme kulturleri yok. Brokoliye cheddar peyniri koyuyorlar, ispanagi kremasiz yiyemiyorlar, patates konusuna hic girmiyorum bile. Nerde kaldi zeytinyagli enginar, biber dolmasi yada coban salatasi! Pollan acikliyor; sagliksiz yemek aliskanliklarindan ote asil sorun yedikleri herseyin sagliksiz olmasi cunku supermarketlerde satilan hersey aslinda islenmis misir. Islenmis misirla beslenen ineklerden elde edilmis yogurt, sut, peynir aslinda islenmis misir. Reyondaki et, tavuk ve balik (misirla beslenen GDOlu baliklara hazir misiniz?) aslinda misir, cunku hayvanlarin yemi ucuz diye islenmis misir tohumlarindan geliyor. E birde paketlenmis yiyeceklerin icinde katki maddeleri zaten misir surubu.  

Bu cok carpici: gizlenmis, saklanmis, islenmis misir sayesinde ortalama bir Amerikali, gunluk kalorisinin %40'ini misirdan karsilayan bir Meksikali'dan senelik olarak daha fazla misir tuketiyor.  Cunku Meksikalilar misiri misir olarak yiyor, hayvanlari hala daha cimenle besleniyor, iceceklerini seker kamisi suyuyla tatlandiriyorlar. Kola diye misir suyu icmiyorlar yani. Pollan diyor ki, biz Amerikalilar aslinda ayakli bir misir cipsinden farksiziz ve o kadar sagliksiziz, ne kadar aci degil mi?

Kitap misir tohumlarinin deneylerle, kimyasal olarak gecirdigi yolculugu anlatarak devam ediyor. Yakin tarihte misir uretimi icin ciftciyi bitiren, fabrikalarda yiyecek uretimini destekleyen, ozel sektoru guclendiren hukumet politikalarinindan bahsediyor. Obezite ve bazi tip diyabetler gibi beslenme kaynakli hastaliklarin sebebinin insan vucudunun alisik olmadigi besinlerle karsi verdigi mucadeleden kaynaklandigini anlatiyor. Aslinda farkinda olmadan ne kadar cok sentetik sey tukettigimizle ilgili kisimdan beri organik markette bile olsa elimi attigim herseyin uzerini okumaktan bir hal oldum.

Islenmis misir tohumlariyla baslayip, gida bilimcilerinin destegiyle fabrikalarda kimyasal icerikle mekanik olarak uretilen yiyeceklerin hikayesi: iste endustriyel besin zinciri.


Sonra tarimsal besin zinciri basliyor. Organik, biyolojik, dogal, ekolojik, katkisiz sifatlariyla bize sunulan gida, tarim ve hayvancilik urunlerini inceliyor ikinci bolum. Ve aslinda masum gorunen seylerin ne kadar masum olmadigini anlatiyor. Organik misir surubunu ve organik donmus sebzeleri sorguluyor. Birazcik daha optimist bir resim ciziyor Pollan, ama genede organik tarim ve hayvanciligin zaman zaman hizmet etmesi gereken amactan kaydiginin altini cizerek. Endustriyel ve organik besin sektorleri aslinda biribirini besliyor; fabrikalarda uretilen organik besinler bazen sadece sadece daha pahali alternatiflerden baska birsey degil diyor. Tabiki butun organik yiyecekler ayni kefeye koyulamaz, yani pazarda aldiginiz cifticiden gelen organik domates mesela. Ama siz genede Avustralya'dan gelen organik mangolarin cok saglikli oldugunu zannetmeyin, o yolu sekilleri bozulmadan nasil geldiklerini bir dusunun diyor. Endustriyel besin zinciri gibi tarimsal besin zincirininde ticarilestirilmis bir yani var sonucta.



En son bolum ise Pollman'in kendi avladigi bir domuz, dogadan topladigi mantarlar ve sadece kendi bahcesinde yetistiridigi urunlerle yaptigi bir aksam yemeginin hikayesini anlatiyor. Ve kaynaginin nereden geldigini bildigi, ugrasitigi, arastirdigi, pesinden kosup avladigi, ektigi, bictigi yiyeceklerden ibaret bir aksam yemeginin ne kadar zahmetli ve ciddiye alinmasi gereken bir ugras oldugunu gozler onune seriyor. Aslinda en ilkel yemek yeme yontemi ama hepimiz icin ulasilmasi cok zor bir luks. Bahcede sebze yetistirmek sayilmazsa, hangimiz soframiza koydugumuz yiyeceklerin nerden nasil bize geldigini biliyoruz? Ve hayatimizi saglikli bir sekilde devam ettirmek icin bu besinlerden saglicagimiz enerjiye, vitaminlere ve minerallere ihtiyacimiz var. Ikilem burda iste.

Bu yazinin sonunda anlasilmasin ki demek istedigim, misir korkunc bir besindir, uzak durun. Misir aslinda Mayalarin mucizevi bitkisidir, dogadan gelen haliyle cok da faydalidir. Fakat bizim soframiza getirilmeye calisilan islenmis misir ve yan urunleri sentetik maddelerdir ve bize ucuz bir enerji kaynagi olarak satilmaktadir. Bknz: Arisiz bal, 4 kavanoz 100 lira!

Bal gibi dogadan bize mucizevi olarak gelen bir besini, faydasi icin tuketecek insanlara aslinda kanserojen bir yapay surup satabilen firmalara soyleyebilecegim cok birsey yok aslinda. Kendi 'bal'larinin gelip bir gun onlari bulmasini dilemek disinda... GDO'lu urunlere karsi en azindan kucucuk bir tepki vermek isterseniz Greenpeace'in "Yemezler!" kampanyasi burda!

Yemeyin, yedirmeyin. Kimsenin maddi cikarlarinin sizin, ailenizin ve sevdiklerinizin sagligindan onemli olmasina izin vermeyin.

Bu sirada... Omnivore hepcil yani herseyi yiyen demek. Kitabin Turkce cevirisi basliga sanki etobur veya otobur olmak arasindaki ikilem anlamini katmis. Pek alakasi yok aslinda, kitap herseyi yiyen insanlarin gunluk yemek secimleri uzerine yasadigi cikmazi anlatiyor. Bir ikilemden cok daha buyuk ve karisik bir denklem var ortada yediginiz yiyeceklere dair :)

5 comments:

  1. Teşekkürler paylaşım için, bu GDO konusu beni de çok rahatsız ediyor, manavdan aldığımız sebzeye güvenemez olduk, umarım mümkün olduğu kadar çok insan bilinçlenir.

    ReplyDelete
  2. Güzel bir yaı olmuş bilgi paylaşımı için teşekkürler herkesin bilinçlenmesi lazım.. bu blogu sevdim =) bende beklerim
    http://1k1a.blogspot.com/

    ReplyDelete
  3. cok tesekkur ederim :) acikcasi asil tehlikeli olanlar zaten yapay oldugunu bildigimiz hazir gida maddelerinden cok dogal oldugunu zannedip tukettigimiz urunler bence! Elimden geldigi kadar, okudukca, arastirdikca yazicam.

    ReplyDelete
  4. ne kadar dogru bır yazı bende kullanmamaya calısıorum gda lı besınler ama herzmn mumkun olmayabılıo ne yazıkkı :(
    bu arada blogunu yenı kesfettım :) takıpteyım..benımkıne de beklerım..ıyı haftasonları :)

    http://zeysfashionroom.blogspot.com/

    ReplyDelete
  5. bende takipteyim artik :) iyi haftalar!

    ReplyDelete